12 Şubat 2018 Pazartesi


Farnsworth Evi


Farnsworth evi, Mies’nin 1950’ye doğru baş gösteren, neredeyse “cephesizlik” anlamına gelebilecek tutumunun en güzel örneğidir. Onun bu tavrı, tıpkı geometrik soyut sanatta Malevich’in siyah üstüne siyah ya da beyaz üstüne beyaz kabilinden tam bir tek-renkli, monokrom mutlaklık gösteren tavrına benzer. [1] Rohe, 1951 yılında yapımını tamamladığı bu evi tasarlarken aynı sadelik ilkesini benimsedi. Yapısının 50 yıl sonra “Lego” firması tarafından legosu yapılabilecek derecede basit bir çözümü olacağını bilemezdi. Fakat, bina minimalizminde subjektivizm hakimdir. Sade ve yalın oluşuyla, plan şemasına ilk bakıldığında oldukça minimal bir çözüme gidildiği görülen, ince çelik taşıyıcılar ve cam yüzeylerden oluşan kütlede, duvarların minimize edilmesi ile mekan, kurgusu açısından aslında oldukça çeşitlidir. Bu anlamda oluşturulan mekansal zenginlik mimari açıdan olumlu olarak nitelendirilse de; konutun minimal olma derecesini azaltan ve minimalliğini zedeleyen bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır. Teraslarla birlikte iç mekan çözümü de dahil planın tamamen asimetrik olduğu söylenebilir. Oysa simetrik bir plan çözümünün daha minimal bir tutum olduğu da bir gerçektir. Çünkü simetri beraberinde basitlik, tekrar, denge gibi kavramları getirmekte çeşitliliği, farklılığı ortadan kaldırmaktadır. Tüm bu inceleme ve değerlendirmeler sonucunda minimallik kavramının derecelendirilebileceği ve değişebilebileceği sonucuna varırırız. [2]


Mies, eserde minimalizmi simetri ile güçlendirmemeyi tercih edip ufak oyunlarla, detaylara gösterdiği özenle en yalın tasarımların bile küçük detaylarla zenginleştirilebileceğini savunup binalarına bu şekilde heyecan katmayı hedeflemişse de, Rasyonalizmin en katı örneği olarak bilinen bu evin de temsil ettiği, basitlik ve sadeliği savunan modern tavrı ciddi biçimde eleştiren kesimler olmasına engel olamadı. Robert Venturi, 1966 yılında piyasaya çıkan “Mimarlıkta Karmaşıklık ve Çelişki” adlı kitabında, Mies’in “Less is More” formülünü, ”Less is Bore” şekline dönüştürerek Modern Mimarlığın karşısına tarihçi mimarlığın çok sesli çeşitliliği/karşıtlığı ile çıkmıştır. Bu kitabında tarih ile mimarinin ilişkisini yeniden gündeme getiren Venturi, Postmodern sıfatını kullanmadan Modern Mimarlığa alternatif olabilecek yaklaşımlardan söz etmiş ve Postmodernist akımın kuramını ortaya koymuştur. [3]



Modern akıl evrenselliği, birlik ve bütünlüğü, aynı kuralların her yerde geçerli olduğu görüşünü gerektirmektedir yani ‘rasyonel’dir. Post-modernizm ise aksine her durumun farklı olduğunu ve özel bir biçimde anlaşılması gerektiğini ileri sürerek bu görüşe karşı çıkar. Gerçeğin tek olmamasının bir diğer nedeni de değişken olmasıdır. [4]


Peki modernizmde ölçüt ne olmalıdır? Pürist bir yaklaşımla tasarlanan yapıların sıkıcılığı mı dinginliği mi üstün gelir? Yoksa dinginlik, tek bir sisteme indirgenmiş hareketlilikler bütününden ziyade farklılıkların yarattığı kompozisyonun beraberinde mi ortaya çıkar?

Modernizmle postmodernizm karşılaştırılması yapıldığında, modernist kent içe kapalı biçimde örgütlenmiş, bütünleştirici hakimiyet kurmayı amaçlar. Postmodernist kent karmaşık, kendiliğinden gelişen bir haldedir. Hiçbir sistem doğası gereği bu denli düzenli ve rasyonel olamayacağından, saf modernizm zaman zaman ütopik olarak nitelendirilebilir. Bu purist ve modernist tavır, özellikle yaşam alanları söz konusu olduğunda soyut zihne, hayal gücü ve bireyselliğe, sezgiye izin vermemesiyle hem sanatçıyı hem de kullanıcıyı engelleyerek çoğu zaman işlevselliğin de arka planda kalmasına neden olur.


[1] Özer, B., Kültür Sanat Mimarlık, YEM Yayın, 5.Baskı, İstanbul, 2009.

[2] http://www.izmimod.org.tr/egemim/55/14-19.pdf

[3] Joedicke, Jürgen, 1963, DİE SİTUATİON DER HEUTİGEN ARCHİTEKTUR, Architektur und Staedtebau, Karl Kraemer Verlag, Sttugart

[4] Çolak, A.g.e. Syf. 11

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

"Tenin Gözleri"

“Tenin Gözleri: Mimarlık ve Duyular” Juhani Pallasmaa, Mart 2011, (çev.) Aziz Ufuk Kılıç, YEM Yayın, İstanbul, 90 sayfa Kitap İ...