14 Şubat 2018 Çarşamba


Makale İncelemesi I


Roysi Ojalvo, “Modernitenin iki Yüzü Arasında Mimarlık: Mesken Tutmaktan Göçebeliğe”, Arzu Mimarlığı, İletişim, 2012
 

Yazar, metnin giriş kısmında, modernizmin birbirine neredeyse zıt olan iki farklı yüzünü okur ile tanıştırır. Modernizmin, “Mesken tutmak”[1] temelinden zamanla daha göçebe ve hayalci bir tutuma hangi evrelerden geçerek eriştiğini ifade eder. Metnin ilk kısmında modernitenin insanın iç dış dünya birliğine verdiği zarar açıklanır.[2] Metnin ilerleyen kısımlarında, inşa eden bireyin mesken tutmasının kaçınılmaz olması gerekliliği Heidegger felsefesi ile temellendirilir. Mesken tutan insanın iç-dış dünya birliği ve bütünselliği, modern mimarinin özünün de buna paralel olarak sürekli bir anlayışı önerdiği açıklanır. Bu kısımda modernizmin öncü (avangard) temsilcileri tarafından bütünsel ve sürekli bir anlayıştan nasıl zamanla koparıldığını ve daha özgür, parçalı anlayışa giden bir tutum izlediğini görürüz.


Heidegger’ci anlayış (building, dwelling, thinking), insan doğası ile dış gerçekliğin örtüşmesini kaçınılmaz bulur. İnsan, mesken tutmalıdır. Ait olmalıdır, sahip olmalıdır. Aristotales’in “topos”undaki[3] gibi; bir şey, etrafının başka bir şey ile sarılmasıyla anlam bulur. İnsani varoluşun gerektirdiği bütünsellik ihtiyacı ile birey, dış dünya ile özdeşleşmelidir. İnsan, etrafındaki değer sistemleri ve kültürel unsurlar ile var olur, bu varoluşun devamında gelen yaratım(inşa) arzusu sonucu mimarlık anlayışı da mesken tutmak kabiliyeti ile beraber var olmalıdır. Heidegger’in ifadesi ile; “dünyada olmak”[4] durumu ancak mesken tutmak ile mümkündür. “Yerli yurtlu”luk[5], insanın yaşamını, var olduğu “yer” ve o yerin düşünce-değer sistemleri, kültürel etmenleri ile özdeşleştirmesidir. Bir “yer”e ait hissetmeyen insan, yok olmaya mahkum yaşar çünkü insanlar, birbirlerine kültürler aracılığıyla bağlanır.


Bireyin bir yerde var olabilmesi ancak o yerin toplumuyla, dolayısıyla kültürel etmenleriyle etkileşimi sonucu mümkün olur. Mekan, sahip olduğu değer yargıları ve kişinin bireysel deneyimleri ile zamanla “yer”e dönüşür. Artık salt maddeci ifade ile var olan “mekan” gitmiş, bireyin kök saldığı, mesken tuttuğu “yer” var olmuştur. Mimarlık ancak “yer” ile o yerde yaşayan toplumun bireyleri “armoni” içerisinde olduğunda bir anlam kazanır.


Modern mimarinin en önemli temsilcilerinden Corbusier’e göre mimari, uyum ile evrenin yasalarına uygun biçimde, estetik bir yaratım sağlamalıdır.[6] Bu estetik, corbusier’e göre evrenin özünü oluşturan temel formlarda (küp, koni, silindir, küre), ‘güzel’de barınır.[7] Ona göre, modern dünyada artık, sabitlikler ve gelenek var olamaz, bir yıkım ile bu değer yargıları tasfiye edilmelidir. Ne zaman ki tüm düşünce sistemleri yıkılır, kaos var olur. Bu kaosun düzeni yine mimarinin kendisi ile düzene koyulabilir. Le Corbusier, her insanı aynı kefeye koyup hepsinin aynı ihtiyaç ve fonksiyona sahip olduğunu ifade ederken, armonik fakat yeni ve özgür bir mimari anlayış öne sürer. “Düzenin ruhu”nun ardından “niyetin birliği”nin kaçınılmaz olduğunu ifade eder.


Hayalci Avangard,[8] ortak egemenliğin ve sağduyunun var olmadığı, değer sistemlerinin hepten yitirildiği, bunun sonucunda her bireyin mutlak özgürlüğe ulaşıp her birinin ayrı birer sanatçı olduğu bir evren tasavvur eder. Bu evrenin sınırları, çizgileri yoktur. Birey her türlü akılcı sistemi reddeder ve özüne ulaşır. “Hayalci avangard” olarak adlandırılan ‘sürrealizm’, ‘sitüasyonizm’ ve bunların beraberinde gelen ‘yeni babil’ ve ‘organsız beden’ anlayışı, Heideggerci sabit ve yapılı bir çevre ile özdeşleşen birey anlayışının komple tasviye edilip öznel yaratıcılığı arzulayan ütopik bir tutum sergilemesine dayanır. Akılcı düzenlerden hayali bir tutumla uzaklaşan sürrealist, “kozmik bir düzen”e ulaşmayı amaçlarken sitüasyonistin hedef noktası “kolektif bir güç”tür[9]. Sürrealizm’de bireyselliğin beraberinde gelen uyum, gerçeküstü düşünce biçimi ile gerçekleşirken; sitüasyonist enternasyoneller buna “detournament” [10] ile, sürekli bir süreksizlik durumu etkisiyle erişmeyi hedeflerler.


Sitüasyonizmin spontan, geçici ve durumsal tavrından etkilenen Constant, tasarladığı göçebe yaşam tarzı anlayışını “Yeni Babil” olarak adlandırmıştır. Bu anlayışa göre oyun oynamayı[11] seven, her tür otomasyonu reddeden bir homo ludens figürü öne sürer. Bu yaşam alanı tasarımı her türlü normun, bütünselliğin reddini savunur ve burada kültür, gelenek, değer sistemleri barınamaz. Her an kendini yeniden gerçekleştirir ve sürekli değişerek kararsız bir biçimde varolur. Bu evrendeki bireyler artık tam bağımsızlığını kazanıp her biri birer sanatçı olmayı başarmış ve kendini gerçekleştirmiştir.[12]


Organsız bir bedene[13] bürünen birey akılcı dayatmalardan bütünüyle arınmış, saf içkin güçlerin etkisinde olan bir forma dönüşür.[14] Tüm güçlerin “göçebe”[15] olduğu bu anlayışla hakiki özgürlüğe kavuşur. Artaud, kendini bir organsız bedene dönüştürdüğü anda, şekilden ve formdan yoksun bulduğunu ifade eder.[16] Bu saf içkinlik düzleminde yüzer-gezer bir biçimde var olur. Bireysel özün yitimi, dünyevi gerçeklikten bağımsızlaşmış bir özü doğurmuştur.






[1] Constant Nieuwenhuys, “Tomorrow, Life will Reside in Poetry” (1956), http://www.notbored.org/tomorrow.html

[2] Francesco Dal Co, alıntılayan: Hilde Heynen, Architecture and Modernity: a Critique (The MIT Press, 1999)

[3] Aristoteles de topos sözcüğü bir cismin bir yerde bulunuşunu ifade etmektedir. Aristoteles, On Rhetoric: A Theory of Civic Discourse , Çev. George A. Kennedy, Oxford University Press, Oxford, 1991, s. 45.

[4] Christian Norberg-Schulz, Genius Loci: Towards a Phenomenology of Architecture (Rizzoli, 1984). Christian Norberg-Schulz, A.g.e.

[5] Gilles Deleuze ve Félix Guattari,
 Anti-Oedipus (Continuum, 2011).
A Thousand Plateaus (Minnesota University Press, 1987).

[6] Le Corbusier, Towards A New Architecture (London: The Architectural Press, 1952) sf. 7.

[7] Le Corbusier, A.g.e., sf. 31.

[8] Ali Artun, “Manifesto, Avangard Sanat ve Eleştirel düşünce”, Ali Artun (ed.), Sanat Manifestoları, (İstanbul: İletişim/sanathayat dizisi, 2010)

[9] Hilde Heynen, Architecture and Modernity: a Critique (The MIT Press, 1999)

[10] Guy Debord, “Sitüasyonların İnşası ve Uluslararası Sitüasyonist Akımın Etkinlik ve Örgütlenme Koşulları Üzerine

Rapor” (1957), Ali Artun (ed.), Sanat Manifestoları, (İstanbul: İletişim/sanathayat dizisi, 2010) sf. 278-306. [48] Guy Debord, A.g.e.

[11] Guy Debord, “Sitüasyonların İnşası ve Uluslararası Sitüasyonist Akımın Etkinlik ve Örgütlenme Koşulları Üzerine Rapor” (1957), Ali Artun (ed.), Sanat Manifestoları, (İstanbul: İletişim/sanathayat dizisi, 2010) sf. 278-306.

[12] Guy Debord, Sitüasyonistler: Enternasyonal Manifesto (1960), Ali Artun (ed.), Sanat Manifestoları, (İstanbul: İletişim/sanathayat dizisi, 2010) sf. 320-323.

[13] Gilles Deleuze ve Félix Guattari, A Thousand Plateaus (Minnesota University Press, 1987).

[14] Andrew Ballantyne, Deleuze & Guattari for Architects (Routledge, 2007).

[15] Gilles Deleuze ve Félix Guattari,
 Anti-Oedipus (Continuum, 2011).
A Thousand Plateaus (Minnesota University Press, 1987).

[16] Antonin Artaud. "To Have Done with the Judgment of God" in Antonin Artaud Selected Writings. Susan Sontag (ed). Berkeley, CA: University of California Press, 1976.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

"Tenin Gözleri"

“Tenin Gözleri: Mimarlık ve Duyular” Juhani Pallasmaa, Mart 2011, (çev.) Aziz Ufuk Kılıç, YEM Yayın, İstanbul, 90 sayfa Kitap İ...